Günümüz dijital kültüründe cinsel yaşam, mahremiyetten, gizden, ağırlığından ve sessizliğinden sıyrılarak, pedagojik bir gösterim rejiminin merkezine yerleştirilmiştir. Artık cinsellik de temsil edilen, düzenlenen, kategorize edilen ve performansa indirgenen bir olgudur. Bu dönüşüm, “cinsel sağlık eğitimi” tartışmaları aracılığıyla da işleyen, görünüşte tıbbi ve pedagojik ama özünde pornografik bir temsil stratejisinin ürünüdür. Cinsel yaşama dair her türlü içerik dijital ekran kültüründe pornografik gösterimin periferisinde kalır. Dijital ekran kültürü cinselliği nötr bir bilgi nesnesi olarak sunmaz; onu arzunun idealize edilmiş bir biçimine ve ekonomikleştirmiş bir yeniden inşasına dönüştürür. Bu bağlamda seksin pedagojisi, yalnızca bir bilgilendirme süreci değil; arzunun, bedenin ve ilişkinin normatif olarak disipline edilmesini de ifade eder. Burada öğretilen yalnızca bedensel farkındalık ya da sağlık bilgisi değil hangi arzuların meşru, hangi hazların kabul edilebilir ve hangi pratiklerin sağlıklı olduğudur. Söz konusu olan, erotizmin sessizliğini ortadan kaldıran, cinselliği saydamlaştıran ve arzuyu ölçülebilir kılan bir tahakküm düzenidir. Bu nedenle bugün cinsel sağlık adı altında üretilen içerikler, bireylere kendi arzularını tanıma özgürlüğünü değil o arzuların hangi çerçevede düşünüleceğini, nasıl yaşanacağını ve ne şekilde temsil edilmesi gerektiğini dayatan pornografik normların öğretilmesini de barındırır. Bu normlar, cinselliğin doğrudan deneyimini aşındırmakla kalmaz; onu baştan sona yönetilen, kodlanan ve işlevselleştirilen bir alan hâline getirir.
Ekran Uygarlığının Temsil Krizi
Bir ekran uygarlığı olan günümüz dijital dünyasının en ayırt edici niteliklerinden biri temsil ve imajın tüm zamanlardan çok daha fazla araçsallaştırılmasıdır. Temsil artık salt sanatsal ve estetik bir işlevin taşıyıcısı olmaktan çok bir eğitim aracı, dolayısıyla bir optimizasyon yöntemi olarak kullanılır. Ekran uygarlığının en büyük görüngülerinden biri olan pornografi de bu yönüyle bir temsil stratejisidir. Pornografi kendisini doğrudan sunmaz; tersine, sanat, sağlık, bilim, eğlence gibi meşru söylemler aracılığıyla dolaşıma girer. Michelangelo’nun Davud heykeli üzerine Florida’daki bir okulda patlak veren kriz, ilk bakışta muhafazakâr bir sansür gibi görünse de, aslında günümüzde pornografinin temsil krizini açığa vurur.[1] Kriz, pornografi kültürünün kendi pornografik olmayan imgeleri bile kuşatma biçimini yansıtır; pornografi yalnızca çıplaklık üzerinden değil pornografik olmayan meşru pratikler alanına enforme olmuş biçimde karşımıza çıkar. Dolayısıyla Davud heykeline yönelik sansür, ironik biçimde, pornografinin sanatın alanına sızmış temsil stratejisinin bir sonucudur. Burada yasaklanan şey heykelin estetiği değil, onun pornografik kodlarla “algılanabilir” hale gelmesidir.[2] Çünkü bugünün temsil rejiminde pornografik bakış, yalnızca pornografik nesnelere değil, bütün temsil formlarına yönelmiştir. Bugün sanatla pornografi arasındaki sınır bulanıklaştığı kadar, cinsel sağlığın öğretilme ve alımlanma biçimi de pornografik bir forma evrilmiştir.
Enformasyon yüklü imajların hüküm sürdüğü bir ekran uygarlığı olan günümüzde cinsellik, toplumsal yaşamın merkezine doğru kayarak ilişki kurucu asli bir faktöre dönüşmektedir. Bir eğlenceye de dönüşen cinsellikle ilişkili öğeler kadar tüketilen, reyting alan ve düşündüren başka bir fenomen hayatın merkezinde değildir. Çağdaş dijital ekran uygarlığında cinsellik, mahremiyetin korunaklı alanından sıyrılarak kamusallığın aşırı görünürlük alanına taşınmış; bireysel deneyim olmaktan çıkıp normatif bir performans kategorisine indirgenmiştir. Bu dönüşümde cinsellik, kendisine içkin olan sessizlik, gizem, dolaylılık ve tensel öznellik biçimlerini yitirerek; onların yerine ikame edilen temsil rejimleriyle konuşulmakta, gösterilmekte ve ölçülmektedir. Cinsellik; bizatihi yaşanan deneyime değil pornografik imajların bir taklidi, Eva Illouz’un da belirttiği gibi imgeler ekonomisinin içinde dolaşıma sokulan metalaşmış haline işaret eder.[3] Böylece erotik olanın anlam yapısı çözülür, tensellik duyusal-ontolojik boyutunu yitirerek yalnızca işlevsel ve fiziksel bir işleve, yani çıplak bir eylemselliğe dönüşür. Cinselliğin anlamı; doğrudan temsil edilemeyen, tensel bir duyumsamanın ötesinde, iki öznellik arasında kurulan mesafeli, yoğun ve sessiz birliktelikte saklıdır. Erotiklik, tam da bu mesafede, bilinmeyenle temasın doğurduğu gerilimde belirir. Gizli olan, değerli olanı doğurur; çünkü değer, sınırsız ifşanın değil, sınırlı erişimin sonucudur. Bir şey ne kadar göz önündeyse, ne kadar konuşuluyorsa o kadar metalaşır ve ucuzlar.[4] Bu ontolojik mesafe kaybolduğunda, geriye yalnızca pornografik bir temas kalır. Cinsellik artık erotik değildir. Byung-Chul Han’ın dikkat çektiği gibi “cinsellik pornografide kaybolmaktadır.”[5] Cinsellik bu haliyle yalnızca bir “seks”e, performatif bir gösterime dönüşür.
Cinselliğin erotik boyutunu yitirmesi, medya ve temsil düzenekleri aracılığıyla şekillenen sosyopolitik bir inşadır da. Nick Couldry ve Andreas Hepp, medyanın ve temsil pratiklerinin toplumsal gerçekliği nasıl yapılandırdığını analiz ederler. Modern toplumlarda medya sadece bilgi aktarımı değil aynı zamanda sosyal gerçeklik ve kimliklerin üretiminde de merkezi bir rol oynar. Medya aracılığıyla yaratılan temsiller, bireylerin dünyayı algılayış biçimini ve kendilik deneyimlerini derinden etkiler.[6] Bu söylem, tam da Michel Foucault’nun “biyopolitika” ve “itiraf rejimi” olarak kavramsallaştırdığı modern denetim mekanizmalarının güncel bir tezahürüdür. Foucault’nun yıllar önce yaptığı analizler krize ayna tutar; cinsellik bastırılmış değil tersine sürekli konuşulan, tarif edilen, düzenlenen ve üretime sokulan bir bilgi nesnesi hâline gelmiştir. Cinsellik açıkça gösterilmekte, tarif edilmekte ve ölçülmektedir. Ancak bu görünürlük özgürleştirici değildir; tersine, bireyin arzularını belirli formlara uydurmasını talep eden bir normatif iktidar biçimidir.[7]
Çağdaş pornografik temsiller, yalnızca görsel bir işgal politikası gütmez, aynı zamanda Han’ın da belirttiği gibi “çıplak yaşamı” teşvik eder; Han’a göre pornografi, erotiğin sahip olduğu “mesafe, gizem ve zamansal gerilim”i ortadan kaldırarak, tenselliği kutsal bir deneyim olmaktan çıkarır. Gerçek erotizm, her zaman mutlak bir çıplaklığa değil; belirsizliğe, örtülülüğe ve eksikliğe dayanır.[8] Erotik arzu, artık bir “olay” değil sonucu önceden belirlenmiş, planlanmış ve fazlasıyla düzenlenmiş bir haz senaryosudur. Oysa yukarıda da vurguladığımız gibi arzu, henüz olmayanla; görünmeyenle, ertelenmiş ve tanımlanmamış olanla beslenir.[9] Her şeyin anlık olarak erişilebilir olduğu, görünürlüğün ticari bir kara dönüştüğü temsil rejiminde arzu, deruni olmayan bir hazza dönüşürken profan bir biçimde marjinalleşmektedir.
Cinselliğin Pedagojisi: Hazzın Yönetimi ve Pornografik Normativite
Pornografik temsil rejiminin uzamında gündeme gelen cinsel sağlık hazzın maksimizasyonunu talep eder. Görünürlük uzamında gelişen cinsellik aslında bireylerin arzularından ya da deneyimlerinden bağımsızdır. Ne kadar istekli olunması gerektiğini, hangi pozisyonların denenmesi gerektiğini, ne kadar sürede tatmin olunması gerektiğini ve sonunda ne hissedilmesi gerektiğini belirleyenler porno kapitalizminin gizli proleterleri konumunda iş gören neoliberal sağlıklı yaşam koçlarıdır. Koçlar ve danışmanlar tarafından önerilen bu ölçütler, geç kapitalizmin kültürel iktidar aygıtı olan pornografik endüstri tarafından kodlanır ve dayatılır. Bu sistem, arzunun kendisini yapılandırmakla kalmaz; aynı zamanda sevmenin, arzulanmanın ve hissetmenin mümkün yollarını tanımlar ve sınırlar.[10] Böylece insanlar, kendi arzularını dahi endüstriyel imge rejimleri aracılığıyla öğrenir ve yeniden üretir hâle gelirler. Bu dönüşüm, cinselliği taklit edilmesi gereken bir forma dönüştürür. Bu form, öznel bağlamdan kopartılarak Illıous’un da ifade ettiği gibi kapitalist üretim ilişkilerine entegre edilir. Özgün, içsel ve bağlamsal bir anlam taşıyan bir ilişkinin piyasaya direnci varken; performansa dönüştürülmüş ilişki, sistemin ihtiyaç duyduğu sürekli gelişim, iyileştirme ve optimizasyon sürecine tabi kılınır.[11] “Seks uzmanları” ya da “medya ortamının cinsel ilişki danışmanları” hangi arzuların normal, hangilerinin patolojik olduğunu, neyin yeterli neyin sorunlu olduğunu tanımlarlar ve bu yolla arzu disipline edilir. Modern birey; artık yalnızca arzuyu değil arzunun zamanlamasını, biçimini, süresini ve sonuçlarını da dışsal normlar aracılığıyla deneyimlemeye zorlanır. Popüler medya böylece pedagojik söylemlerden beslenerek cinselliğin pornografik bağlama taşınmasında aracılık eder.[12]
Söz konusu içeriklerin ve tartışmaların merkezinde yer alan— “İdeal penis boyu nedir?”, “Kadınlar ne ister?”, “İdeal seks süresi nedir?”, “Cinsel performans nasıl artırılır?” — gibi sorular, sadece bilgilendirme amaçlı sunulan nötr içerikler değildir. Bu sorular arzunun ne şekilde yöneltilmesi gerektiğini, bedenin hangi ölçütlerle değer kazanacağını ve cinselliğin hangi biçimlerde ‘başarılı’ sayılacağını belirleyen normatif düzeneklerin de taşıyıcılarıdır. Görünüşte sağlık temelli olan bu içerikler, aslında porno endüstrisinin kültürel normlarını içselleştirir ve yayar. “İdeal penis boyu” sorunsalı erkek bedeninin ölçülebilir ve karşılaştırılabilir bir nesneye indirgenmesi anlamına gelir. Bu sayısallaştırma, arzuya değil pornografik bir uygunluğa dayanır. Yine aynı şekilde, “seks süresi” ya da “tatmin garantili pozisyonlar” gibi öneriler, tensel ilişkinin yoğunluğunu değil pornografik bir verimliliği öne çıkarır. Cinsellik burada duygulanımsal bir buluşma değil, optimize edilecek bir performans olarak kodlanır.
Cinsel yaşam pedagojisi, bireylerin kendilerini “normale” göre değerlendirdiği, sapma korkusuyla kendi bedeni ve arzusu üzerinde şüpheye düştüğü bir özneleşme biçimi üretir. Cinsel performans eksikliği, erken boşalma, tatmin sağlayamama gibi patolojik etiketler, bireyi kendi arzusu karşısında yetersiz ve müdahale edilmeye muhtaç hale getirir. Bu “yetersizlik” hali ise, sürekli çözüm ve müdahale sunan bir danışmanlar piyasasını, seks koçlarını, ilişki terapistlerini ve en nihayetinde porno endüstrisinin ve onun temsil rejiminin değer setini besler. Neyin erotik, neyin sağlıklı ve normal ve neyin anormal bir vaka olduğu, bu temsil rejiminin ürettiği kodlara göre belirlenmektedir. Bu nedenle cinsel yaşamın sağlığı, cinsel yaşamın ne şekilde olması gerektiğini konu alan içerikler salt bir bilgilendirme ve cinsel özgürlük faaliyeti değil pornografi rejiminin en sofistike biçimde kendini yeniden ürettiği normatif bir alan haline gelmiştir. Michael Jones’un “libido dominandi (arzu iktidarı)” kavramı burada önemlidir: “Arzu, özgürlüğün alanı değil tahakkümün aracıdır. Cinsel şeffaflık söylemi, bireylerin arzuların yaşamasına değil arzularını denetlenebilir, yönetilebilir, ölçülebilir hale getirmesine yöneliktir.” Şeffaflaştırılan cinsellik böylece, önceden formalize edilmiş bir senaryoya dönüşür.[13]
Cinsel eğitim ve cinsel sağlık podcastleri Reisman’ın “yumuşak pornografi” (soft porn) kavramına uygun düşer.[14] Burada teşhir olmayan ancak öğütlenen cinsellik türü, cinsel yaşamı pornografikleştirmeye dönüktür. Bu sistemde Foucault’un daha önce belirttiği cinselliği bir dispoziteye dönüştüren haz iktidarı dijital medyada kazandığı yeni iletişimsel temsil olanaklarıyla bir porno rejimine dönüşür. Porno rejimi, haz kapitalizminin ideolojik meşruiyetini sağlayan normatif yapıyı temsil eder. “Cinsel sağlık” propagandası bu rejimin temsili formlarından biridir. Cinsel sağlık eğitimi burada yalnızca bir pedagojik araç değil pornografik temsilin normatif yeniden üretildiği, ama bu kez Han’ın belirttiği neoliberal rejimin seksilik, fitlik gibi sağlık kisvesi altında işlettiği benzer bir söylemdir.[15] Cinselliğin sağlıklı olması gerektiği yönündeki neoliberal buyruk, porno kapitalizminin “temiz, genç, her daim hazır ve görünür bir beden” dayatmasının uzantısıdır. Böylece özne için ruhsal bir deneyim ifade eden cinsellik, onu sektörel normlara ve piyasa düzenine bağlayan ruhsal bir teknik haline gelir. Susanna Paasonen, Kaarina Nikunen ve Laura Saarenmaa’nın Pornolaşma: Medya Kültüründe Cinsellik ve Seks (Pornification: Sex and Sexuality in Media Culture) adlı eserlerinde de belirttikleri gibi artık pornografi; gündelik cinsel bilgi, normlar ve pedagojik pratikler üzerinde giderek daha fazla etkili olmakta; cinselliğin nasıl öğretildiğini, öğrenildiğini ve icra edildiğini şekillendirmektedir.[16] Cinsel yaşam sağlığı eğitimleri, dijital görseller ve medikal içerikler halinde her yaştan bütün toplumun erişimine sunulan YouTube kanalları, podcastler, cinsel hayatın sağlığı ve cinsel yaşama dair “bilgilendirme” gayretleri, bedenin ve arzunun pornografik görünümüne ve inşasına da katkı sağlarlar. Bu bağlamda pornografi artık sadece içerik olarak değil gösterim mantığı olarak her yere sirayet etmiştir. Bu gösterim mantığında görünürlüğe kavuşan beden, tıpkı pornografik görseldeki beden gibi mahremiyetini ve gizini kaybederek içselliğinden arınır.
Her şeyin patolojikleştirildiği bu düzende; cinsel isteksizlik, erken boşalma ve performans eksikliği etiketleri bireyleri kendi bedenlerinden ve ilişkilerinden şüphe etmeye yöneltilirken[17] gerçek bir cinsel huzursuzluk yaratır. Cinsel performansa dayalı şüphe, sistemin sürdürülebilirliği açısından işlevseldir; zira patoloji üretildikçe çözüm üretme endüstrisi de genişler. Sorun, çözülmesi gereken değil sürekli yeniden üretilecek bir kâr alanı haline gelir. Cinsel tatmin aparatları, çeşitli cinsel eğlence ilaçları medya ortamında piyasaya girmeye başlar. Bu döngü, bireyin arzularını ve deneyimlerini kendi doğal sınırları içinde anlamasını imkânsızlaştırarak, her şey gibi cinselliği de büsbütün ticarileştirilmiş bir performans alanına indirger.
Cinsel Yaşamı Yeniden İnsanîleştirmek
Pornografik temsil rejiminden özgürleşmiş bir cinsel yaşam pedagojisi, cinselliğin demonik ağırlığını yeniden kazanmasını; yani hazzın maksimizasyonu yoluyla gerçekleşen tüketime karşı, mahremiyetin ve gizin korunaklı alanında yeniden konumlanmasını gerektirir. Bu gereksinim, cinsel yaşamın doğal kılınmasının insanileştirilmesinin gereksinimidir. Burada söz konusu olan, yalnızca gözlerden uzak olan bir gizlilik değil; anlam taşıyabilecek derinlikte ve sessizlikte var olması gereken bir içsel uzaklıktır. Anlamını görünürlükte tüketen cinsellik, eninde sonunda kendi kendisini ve dolaysıyla kendisine indirgenen duygusal ve iletişimsel bağları tüketmeye yazgılıdır.
Cinsel yaşam, insan varoluşunun vazgeçilmez bir parçası olmakla birlikte, beden ve ruhun, hayatın bütünsel dengesi içinde anlamlandırılmalıdır. Bireylerin cinselliğe dair eğitim alması, bilgilenmesi elzemdir; ancak bu eğitim sadece bireyin haz yönetimi ve maksimizasyonu düzeyiyle kalmamalıdır. Aristoteles’e göre insan doğası, yalnızca arzu eden (epithymia) bir varlık olarak değil aynı zamanda akıl yürüten (logos) ve tutkusal-cesur yönüyle (thymos) eyleme yönelen çok katmanlı bir ruh yapısıyla belirlenir. Bu ruhsal üçleme, insanı erdeme ve eudaimonia’ya, yani iyi yaşama yönelten içsel bir denge ilkesi üzerine kuruludur.[18] Yalnızca arzu (epithymia) yönünün öne çıkması, arzuyu logosun refakatinden çıkarır, erdemsiz davranışlar üretir.
Eros’un ruhun tüm parçalarına kılavuzluk ettiği yönündeki eski anlatılarda Eros’un izinde bir duygulanım olan erotiğin; gizemli, manevi ve yaratıcı bir güç olduğu hatırlatılır. Eros’u takip etmeyen bir cinsel yaşam pornoya dönüşür.[19] Günümüzde cinsel yaşama dair algılar pornografik normların dayattığı biçimde öne çıkar. Cinsellik giderek bir eğlenceye indirgenerek yaşamın üstüne taşmakta ve kutsal niteliğini yitirmektedir. Cinsellik, yaşamın ve ruhun doğal ve uyumlu bir parçasıyken porno kapitalizminin normatif diliyle biçimlenip hiper-görünürlüğe ulaşır. Hiper-görünürlük anlam ve içselliği dışlar; yaşamın anlamı erozyona uğrar ve cinsellik salt bir gösteri ve performansa indirgenir.
Ana Görsel
[1]Bkz. “Is ‘David’ porn? See for yourself, Italians ask Florida parents,” Politico, 26 Mart 2023. Erişim: (15.06.2025)
[2] Bkz. “Art or porn? Florence defends Michelangelo’s David against frazzled US parents,” Euronews, 27 Mart 2023. Erişim: (15.06.2025)
[3] Eva Illouz, Consuming the Romantic Utopia: Love and the Cultural Contradictions of Capitalism, (University of California Press, 1997) s. 204.
[4] Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu, çev. Haluk Barışcan (İstanbul: Metis Yayınları, 2020), s. 50.
[5] Byung-Chul Han, Eros’un Istırabı, çev. Şeyda Öztürk, s. 35.
[6] Nick Couldry & Andreas Hepp, The Mediated Construction of Reality, (Cambridge: Polity Press 2016) s. 118, 199.
[7] Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi, çev. Hülya Uğur Tanrıöver (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2011) s. 33-50.
[8] Bkz. Byung-Chul Han, Eros’un Istırabı, çev. Şeyda Öztürk (İstanbul: Metis Yayınları, 2022) s. 19-21.
[9] Byung-Chul Han, Eros’un Istırabı, çev. Şeyda Öztürk, s. 28.
[10] Susanna Paasonen, Kaarina Nikunen, and Laura Saarenmaa, Pornification: Sex and Sexuality in Media Culture (Oxford and New York: Berg, 2007), s. 1-14.
[11] Eva Illouz, Consuming the Romantic Utopia: Love and the Cultural Contradictions of Capitalism, s.203.
[12] Linda Williams, Hard Core: Power, Pleasure, and the “Frenzy of the Visible”, University of California Press, Berkeley ve Los Angeles, 1989, s. 185., Michael J. Kimmel ve Jacqueline Holler, The Gendered Society, (Oxford: Oxford University Press, 2011), s. 303,338-340.
[13] E. Michael Jones, Libido Dominandi: Sexual Liberation and Political Control (South Bend, IN: St. Augustine’s Press, 2000) s. 8.
[14] Judith Reisman, Soft Porn Plays Hardball: Its Tragic Effects on Women, Children and the Family (Lafayette, LA: Huntington House, 1991) s. 18.
[15] Byung-Chul Han, Kapitalizm ve Ölüm Dürtüsü, çev. Çağlar Tanyeri (İstan bul: İnka Yayınları, 2021), s. 15.
[16]Susanna Paasonen, Kaarina Nikunen, and Laura Saarenmaa, Pornification: Sex and Sexuality in Media Culture (Oxford and New York: Berg, 2007), s. 12.
[17] Judith Reisman, Soft Porn Plays Hardball: Its Tragic Effects on Women, Children and the Family, s. 56.
[18] Aristoteles, Nikomakhos’a Etik, çev. Furkan Akderin, (İstanbul: Say Yayınları, 2014) s. 129-150,(1139a–1145a).
[19] Platon’un Phaidros ve Şölen adlı eserlerinde bu ilişki biçimlerine temas edilmiştir. Bkz: Platon, Şölen, çev. Azra Erhat ve Sabahattin Eyuboğlu, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Temmuz 2000), 177a-18a, 204a-207a, 217b-219e, s. 19-72., Platon, Phaidros, çev. Furkan Akderin, (Say Yayınları, İstanbul, 2017), s. 30-46, (230-242).
The post Cinsel Sağlık Pedagojisi: Pornografik Normatif Dil ve Temsil Krizi appeared first on Terrabayt.