“Daha fazlası daha iyi” yanılgısından kurtulmak mümkün mü?

Pek çok insan, fazla eşyaya, paraya veya arkadaşa sahip olduğu zaman daha iyi bir hayat sürdürülebileceğine inanıyor. Bu inanç, aslında modern yaşamın bir getirisi olan en yaygın ve yorucu tuzaklar arasında yer alıyor. Peki, ‘’daha fazlası daha iyi’’ inancını yıkmak için ne yapmak gerekiyor? Gelin, bu sorunun cevabını bugün birlikte keşfedelim.

‘’Daha fazlası daha iyi’’ anlayışı nasıl bir yorgunluk yaratıyor?

‘’Daha fazlası daha iyi’’ anlayışı, temelde hedonik adaptasyon olarak bilinen bir eğilime dayanıyor. Bu eğilim, yeni bir eşya almak veya iş hayatında ilerlemek gibi pozitif olaylarla mutluluğun artıp bir süre sonra bu duygunun sönmeye başlamasını tanımlıyor. Bir başka deyişle, olumlu bir gidişatla kısa süreli bir mutluluk yaşıyoruz ve bu hisse hızlıca alışıyoruz. Bu durum da tekrardan mutlu hissetmek için bir sonraki ‘’daha fazla’’ hedefine odaklanmamıza yol açıyor.

‘’Daha fazlası daha iyi’’ yaklaşımı, kronik ve derin bir şekilde hissedilen tükenmişliğe neden oluyor. Bu tükenmişlik, hem fiziksel hem zihinsel hem de duygusal belirtilerle varlığını gösteriyor.

Başarı genellikle daha fazla çalışma saati, daha yüksek maaş ve hiyerarşik sıralamada yukarılarda bulunan ünvanlarla ölçülüyor. Bu durum, vücudun savaş ya da kaç modunda kalmasına neden olarak dinlenmeye ve yavaşlamaya izin vermiyor. Haliyle, kronik stres ve uykusuzluk ortaya çıkıyor.

‘’Daha fazla’’ anlayışı, aynı zamanda boş vakitlerin bile verimli geçirilmesi gerektiği düşüncesini doğuruyor. Birçok insan, bir hobi edinmek yerine uzmanlaşmaya ve dinlenmek yerine kendini geliştirmeye yoğunlaşıyor.

Daha fazla eşya, daha büyük bir ev ve daha fazla sosyalleşme, daha fazla yönetime, bakıma ve finansal yüke neden olabiliyor. Bu durum da ‘’daha fazlası daha iyi’’ anlayışının görünmez sorumluluklarını somutlaştırarak fiziksel enerjinin tükenmesine işaret ediyor.

Fiziksel belirtilerle birlikte, bu anlayış doğrultusunda karar yorgunluğu açığa çıkabiliyor; fazla seçeneğe sahip olduğumuz zaman sürekli karar verme yüküyle boğuşmak zorunda kalabiliyoruz. Her gün birçok küçük karar vermeye çalışırken de zihinsel enerjimizi hızlıca tüketiyoruz.

Yukarıda bahsetmiş olduğumuz hedonik adaptasyon, yeni şeylere sahip olmamıza rağmen mutluluğun kalıcı olmadığını hissettirebiliyor. Bu durum da bir sonraki ‘’daha fazlası’’ hedefine koşmamıza sebep oluyor.

Biriktirme baskısı bu anlayış doğrultusunda nasıl şekilleniyor?

‘’Daha fazlası daha iyi’’ anlayışı, biriktirme baskısını başarı ve mutluluk ölçütüne dönüştürüyor. Bu anlayış, herhangi bir ürünün yeni çıkan modellerini alma dürtüsünü doğuruyor. Sürekli olarak bir şeyin yenisini alma döngüsüne giriliyor ve biriktirme baskısı sürekli güncelleme zorunluluğu olarak şekil değiştiriyor.

Büyük bir ev, pahalı bir araba ve marka giysiler, başta sosyal medya olmak üzere hayatın birçok noktasında bireysel başarı vitrinini oluşturuyor. Başkaları tarafından değer görmek isteyen insanların çoğu, bu unsurlara sahip olması gerektiğini düşünüyor. Aynı zamanda, diğer insanların sahip olduğu popüler eşyalardan geri kalma korkusu da hızlı ve dürtüsel birikime neden olabiliyor.

Maddi unsurlara ek olarak, daha fazla bağlantı da biriktirme baskısını pekiştiriyor. Sosyal medya ve gerçek hayatta kurulan bu yapı, arkadaş ve takipçi sayısının sosyal popülariteyi ve değeri gösterdiği yanılgısını yaratıyor. Bu yanılgı, güvene dayalı ilişkilerin kurulmasını engelliyor.

Yeni şeyler deneyimleme dürtüsü de ‘’daha fazlası daha iyi’’ anlayışıyla şekilleniyor. Örneğin, ne kadar çok konsere gidilirse veya seyahate çıkılırsa o kadar dolu bir hayat sürdürüldüğü düşünülüyor. Bir diğer yandan, bu kadar çok etkinliğe dahil olunduğu zaman anı yaşamak zorlaşıyor ve keyif almaktan ziyade yorgunluk açığa çıkıyor.

‘’Daha fazlası daha iyi’’ yanılgısından nasıl kurtulabilirsiniz?

İlk aşamada daha fazla şeye sahip olmanın daha iyi olmadığını fark etmeniz büyük bir önem taşıyor. Daha fazlası, aslında tükenmişliğe ve bilinçsiz bir biriktirme alışkanlığına sebep oluyor. Bu farkındalığı geliştirdikten sonra, içsel tatmininize odaklanmanız ve ‘’yeterince’’ kavramını ihtiyaçlarınıza, isteklerinize, duygularınıza ve düşüncelerinize göre yeniden tanımlamanız gerekiyor.

Bireysel yeterlilik noktanızı belirlemek için gerçekten mutlu ve huzurlu yaşamanız için ne kadar paraya, eşyaya ve alana ihtiyacınız olduğunu belirlemelisiniz. Daha sonra, daha fazla maddi kazanç düşüncesini finansal güvenceye ulaşma hedefiyle değiştirmelisiniz. Bu hedefi benimsediğiniz zaman fazla çabanızı dinlenmeye yönlendirebilirsiniz. Bu noktada, sahip olduklarınızın size hizmet edip etmediğini sorgulayabilirsiniz. Bu sorgulama doğrultusunda, minimalist bir bakış açısı geliştirerek daha az dağınıklığın daha az yüke eşit olduğunu kabullenebilirsiniz.

İlişkilerinizde, hobilerinizde ve keşfetme yolculuğunuzda sayısal birikimden ziyade derinleşmeye odaklanabilirsiniz. Örneğin, on arkadaşa sahip olmak yerine üç arkadaşla anlamlı ilişkiler kurabilirsiniz. Herhangi bir sosyal davet size uygun değilse ‘’hayır’’ diyerek güç kazanabilirsiniz ve enerjinizi sizin için en önemli ve değerli alanlara yönlendirebilirsiniz.

Son olarak, sosyal medyada gördüğünüz hayatlarla kendi yaşantınızı kıyaslamayı bırakmalısınız. Çevrenizdekilerin sahip olduklarına yoğunlaşmak yerine bireysel ilerlemenizi önceliklendirerek sahip olduklarınız için şükredebilirsiniz.

Sonuç olarak, ‘’daha fazlası daha iyi’’ yanılgısından kurtuluş temelde hayatınızdan gereksiz yükleri çıkarmanıza ve sahip olduklarınızda huzur bulmanıza dayanıyor.

İlginizi çekebilir: Gereğinden çok fazla eşyaya sahip olduğunuzu gösteren işaretler

The post “Daha fazlası daha iyi” yanılgısından kurtulmak mümkün mü? appeared first on Uplifers.