Dijital kimlik ve gerçek kimlik arasında sıkışmak

Akıllı telefonlar ve sosyal medya platformları avuçlarımızın içindeki sanal kimliklere dönüşmüşken, gerçeklikten kopmamak ne mümkün? Çünkü birçoğumuz için zorunluluklar ve hayat mücadeleleriyle geçen günlük hayatta, istediği şekilde ilişki kurmak pek olası değil. Aksine gün içindeki karşılaşmaların büyük bölümü, sıradan ilişkilerden veya mecburi görevlerden ibaret. Oysa dijital kimliğimiz öyle mi? Bazen tam olarak dönüşmek istediğimiz insanı ve kusursuz profili canlandıran sanal avatarlarımız, gerçek kimliğimizi alıp götürüyor. Hatta bu durum kimi zaman o kadar ciddi bir sorun haline geliyor ki gerçekte olduğumuz kişiyi veya yaşadığımız hayatı kabullenmekte zorlanıyor, sürekli geçirdiğimiz panik atakların veya duygu patlamalarının arkasındaki suçluyu gerçek kimliğimiz ilan ediyoruz. 

Modern yaşamın en derin psikolojik çatışmalarından olan dijital ve gerçek kimlik arası ayrım ise her geçen gün yeni bir boyut kazanıyor ve istisna göstermeden toplumun her kesimini etkiliyor. Sıklıkla stres, öz güven yetersizliği ve mutsuzluk ile ilişkilendirilen sosyal medya bağımlılığı ile türev sorunlar da benzer kimlik çatışmasından doğuyor. Çünkü sahip olduğumuz dijital imaj kaygısı, anda kalmamızı ve küçük şeylerle mutlu olmamızı engellerken ruh sağlığını da kötü etkiliyor. Çevrim içi kimliğe ne kadar yaklaşırsak, gerçeklikle kurduğumuz bağ o kadar zayıflıyor ve öz güvenimiz yerle yeksan oluyor. Peki bu kriz, gerçekten yönetemeyeceğimiz kadar derin mi ve iki kimlik arasında ilişki kurmanın hiçbir yolu yok mu?

Neden kendimiz için iki kimlik yaratıyoruz?

Dijital dünyanın günümüzde yarattığı sorunları ve ikinci bir kimlik oluşturma durumunu masaya yatırmadan önce takvimi biraz geriye sarmak gerek… Hemen hepimiz, oynamamış olsak bile kendimize özel avatar yarattığımız video oyun konseptine aşinazıydır. Hatta oyun evrenine dahil olmak için kendini yepyeni bir görünüme büründürme fikrini, chat sitelerinde kendini farklı biri gibi gösterme eylemiyle bile eşleştirebiliriz. Söz konusu her ne olursa olsun, kendine dijital görünüm kazandırmak, aynı zamanda kendini baştan yaratmak anlamına geliyor. Özellikle dış görünüşüne güvenmeyen veya öz güven eksikliği yaşayan insanlarda dijital varlık çok daha güçlü ve belirgin oluyor. 

  • Günümüzde gelinen noktada ise dijital kimlik ve sosyal medya paylaşımları, gerçek hayatta yaşadığımız eksiklikleri ya da beklentileri kamufle etme çabasına dönüşmüş gibi görünüyor. Bu ayrıma yol açan psikolojik sorunlara gelindiğinde ise karşımıza genellikle şu gibi durumlar çıkıyor:
  • Sosyal medyada aldığımız beğeni ve kazandığımız takipçi sayısı, beyindeki dopamin salınımını tetikleyerek bize gerçek hayatta pek elde edemediğimiz onaylanma ihtiyacını sağlıyor. Böylece gerçek kimliğimizle toplumdan alamadığımız kabulü dijital görünümle kazanmış oluyor ve kendimizi değerli hissediyoruz.
  • Dijital mecraların birçoğuna kusursuz güzellik algısı, olumlu düşünce biçimi ve ideal standartlar hakim olduğundan sadece en iyi ve başarılı anlarımızı paylaşma eğiliminde oluyoruz. Böylece dönüp sosyal medya hesabımıza baktığımızda gördüğümüz tek şey maskelenmiş bir ideallik serisi oluyor. Üstelik, herhangi bir paylaşım yaptıktan sonra beğenmediğimiz anıları silerek yok etme gücü de elimize geçiyor.
  • Anonim ve güvende kalma hissi, istediğimiz yerde istediğimiz fikri düşünmeden dile getirmemizi sağlıyor. Gerçek hayatta bu tür durumların birçok fiziksel sonucu olurken, dijital görünümde neredeyse hiçbir risk teşkil etmiyor ve bizi daha agresif veya cüretkar hale getiriyor.

İki kimlik arası uçurumu kapatmanın yolları

Dijital dünya, hiç risk almadan her şeyi yapabileceğimiz bir evren algısı yaratmış durumda. Ancak bu durumun gerçeklikle uzaktan yakından alakası yok, sonuçları ise öyle sanıldığı gibi  görünmez değil. Çünkü iki kimlik arasında sıkışıp kalmak; kimlik dağınıklığı, anksiyete, tükenmişlik hissi, öz saygıda düşüş gibi sayısız psikolojik probleme neden oluyor. Modern dünyanın bir sonucu olan bu durumu doğru yönetmek ise hem olası problemleri önlemeye hem de kendiyle daha barışık bir yaşam sürmeye fayda sağlıyor.

1. Farkındalık ve niyet

Dijital dünyada harcanan, daha doğrusu kaybedilen zamanın farkında olmak enerjiyi bilinçli olarak ölçmeye ve yönlendirmeye yardımcı olabilir. Telefona uzanmanın birçoğumuz için reflekse dönüştüğü böylesi bir dönemde, bilinçli karar verme ve anda kalma pratiklerine odaklanarak eylemi yönetebilirsiniz. Örneğin; bir hafta boyunda hangi platformda ne kadar zaman harcadığınızı ve bu sürenin ne kadarının gerçekten faydalı olduğunu ölçerek, dijital eylemlerinizin sorumluluğunu üstlenebilirsiniz. Üstelik bu vakit kaybı farkındalığı sayesinde gerçek hayatta yapmak istedikleriniz için gereksiniminiz olan motivasyonu da kazanabilirsiniz. 

2. Otantiklik çabası

Dijital dünya fosforlu ve kusursuz görünse de temelde benzer şeyleri pompalar. Bu dünya karşısında kendi özgünlüğünüzü savunmak için önce ona sahip çıkma cesaretini göstermeniz gerekir. Sosyal medya platformlarının dayattığı güzellik algısının dışına çıkarak filtresiz ve doğal halinizi paylaşmak en iyi çözüm. Kimileri için düşüncesi bile korkunç gelse de aslında birçokları için sıradan hayat, gayet filtresiz ve hamdır. Dolayısıyla bu tür anları paylaşarak, hem kendi özgünlüğünüzü göğüslemenin hem de başkalarının sizden ilham almasının tatminini daha yoğun hissedebilirsiniz. Örneğin; yorum ve beğenilere sırf iyi görünüyor diye değil de içinizden geldiği için yanıt vermek bile, özgünlük göstergesi olabilir.

3. Dijital ve fiziksel sınırlar

Dijital ve fiziksel kimlik arası çatışmanın temel nedenlerinden biri, ikisi arası ayrımı tam bilmemekten kaynaklanır. Sınır çok iyi çizilmezse, dijital deneyimler gerçek yaşamın önüne geçerek kendi kimliğimizden çalabilir. Telefon ve sosyal medya kullanımına fiziksel sınırlar getirmek ise beynin bu anları sadece dinlenme ve eğlenme anları olarak tanımlamasını kolaylaştırır. Böylece hayatın ana etmeni değil de yan unsuru haline getirir ve hayatın kontrolünü gerçek kimliğe tekrar verir. Telefonunuzdaki haftalık ekran süresi raporlarını inceleyerek ve en çok vakit geçirdiğiniz uygulama kullanımlarını kısıtlayarak, bu zamanı gerçek hayata yönlendirebilirsiniz. Yani, otomatik pilota geçmek yerine aktif olarak eylem almayı tercih etmiş olursunuz.

Kaynak: calmerry, applause

İlginizi çekebilir: Hygge felsefesi: Küçük şeylerle mutlu olmak

The post Dijital kimlik ve gerçek kimlik arasında sıkışmak appeared first on Uplifers.