“Her seçim, iç dünyamızın bir aynasıdır.”
Hiç bu kadar özgür, aynı zamanda bu kadar yönsüz olmamıştık. Sabah kahvemizi nasıl içeceğimizden, hangi şehirde yaşayacağımıza kadar her şey elimizin altında. Fakat bu kadar çok seçeneğin olduğu yerde, anlamın sesi giderek kayboluyor. Modern insanın yorgunluğu her yeri sarmış durumda: Her şeyi yapabilme ihtimali, hiçbir şeyi tam hissedememeye dönüşüyor.
Modern bireyin kaygısının kaynağını “sonsuz olasılıklar yorgunluğu” oluşturuyor diyebilirim. Birini seçtiğimizde, diğer olasılıkları sonsuza kadar geride bırakırız. Bu da bizi sürekli “ya yanlış seçersem?” korkusuna sürükler.
Dış seslerin gürültüsünden iç sesin fısıltısına
Modern çağ, bize dışarıdan ne kadar çok ses sunarsa iç sesimizi duymak o kadar zorlaşır. Sosyal medyada, reklam panolarında, aile sohbetlerinde sürekli aynı cümleyi duyarız: Daha fazlasını iste, daha iyi ol. Ama bazen daha fazla değil, daha derin olan gerek bize. Biraz yavaşlamak, dinlemek, seçmeden önce hissetmek. Gerçek anlamlı seçim, dışarıdaki beklentilerden değil, içsel dengeyi bulmaktan doğar.
Bu yüzden, bir sonraki büyük kararı almadan önce belki de durup kendimize sormalıyız: “Bu seçim beni kim yapıyor?” “Bu karar bana mı ait, yoksa birilerinin alkışına mı?”
Anlam, mükemmellikte değil samimiyette
Anlamlı bir seçim her zaman “doğru” ya da “başarılı” değildir. Bazen risklidir, bazen beklenmedik, bazen de diğerlerinin gözünde anlamsız. Ama kalbinde bir yankı bırakır. Belki seni zengin etmez ama içini genişletir. Belki hedefe ulaştırmaz ama seni kendine yaklaştırır.
Anlam arayışı, sonuç odaklı değil; yol odaklı bir çabadır. Bir kararın anlamlı olup olmadığını, o kararı verdikten sonraki huzur belirler. Eğer içindeki ses “evet, bu benim yolum” diyorsa işte o an, anlamın kendisidir. Yani en anlamlı seçim, sürekli seçim yapma baskısından çekilip yaşamın akışına güvenmektir.
İlginizi çekebilir: Stoacılıkta arete: Erdemle yaşamanın gücü
The post Sonsuz olasılıklar yorgunluğu appeared first on Uplifers.